7 Ocak 2013 Pazartesi

Berlin Gezisi 02.01.2013 – 05.01.2013


Yeni yılı yurtdışında geçirme fikri doğrultusunda Viyana’ya seyahat fikri oluştu. Tüm hazırlıklarımı yaptıktan sonra madem bu kadar masraf yapıyorum diyerekten  Viyana harici biryerlere daha gitmek istedim. En mantıklı yer olarak Berlinkafamda belirdi. Planıma göre yılbaşını Viyana’da geçirdikten sonra Berlin’e doğru hareket edecektim ve Berlin’den de İstanbul’a dönecektim.
Viyana’dan ÖBB(Avusturya Demiryolu İşletmesi)’den almış olduğum biletle 01.01.2013 gecesi yolculuğa çıktım. Trenin rotası Viyana Berlin arası en kısa mesafe olan Prag üzerinden olanıydı. Biraz sorunlu bir tren yolculuğu olsada yaklaşık 10 saatlik yolculuk sonrası Berlin’e vardım.
Tabii ilk iş olarak hemen 3 günlük metro kartı alıp doğrudan oteli bulmak üzere yola koyuldum. Otelim Ibis Budget oteliydi. Otelin linki ise: http://www.ibis.com/gb/hotel-5058-ibis-budget-berlin-city-potsdamer-platz-ex-etap-hotel/index.shtml
Oteli çok fazla tavsiye edebilirim. Çünkü konum olarak Postdamer Platz’da idi ve çok merkezi bir konumda yer alıyordu. Ayrıca fiyatı ucuz, çok temiz ve tüm ihtiyacınızı karşılayacak bir otel olması diğer güzellikleriydi.
İş yerinden bir arkadaşımla ilk gün buluştum. Arkadaşım 3 gün önce gelmişti ve gezilecek yerleri biliyordu. Bana ilk gün hızlıca Brandenburger Tor(Ünlü Kapı), Tiergarten, Reichstag Binası gibi yerleri gezdirdi. Berlin’le ilgili tiyolar verdi.
Sonraki gün ben kendi turuma başladım. Önce Alexanderplatz’a gittim. Burasını Taksim meydanının Berlin uyarlaması olarak düşünebilirsiniz. Bu meydanda şehrin heryerinden görebileceğiniz televizyon kulesi yer almakta. Peki ben kuleye çıktım mı? Tabii ki hayır :) Ayrıca Alexanderplatz’da Rotes Rathaus(Belediye Binası) binasını da görebilmektesiniz.
AlexanderPlatz
Sonrasında Alexanderplatz’dan müzeler adası olarak belirtilen kısma doğru yürüdüm. Müzeler adasında istediğiniz her türde müze bulabilirsiniz. Benim ilgimi Pergamon Müzesi(Bergama) çektiği için sıraya girip yaklaşık 45 dakika soğukta bekledikten sonra müzeye girebildim. Bu müzede Bergama’dan getirilen tarihi eserlerin yanısıra Suriye, Irak, İran gibi ülkelerden getirilen tarihi eserler de bulunmakta. Bu müzedeki eserler konusunda Türkiye ile Almanya arasında ihtilaf sürmekte. Ama şunu söyleyebilirim ki tüm eserleri çok iyi korumuşlar. Herhalde alıp götürmeselerdi o eserler ya yok olurdu ya da birilerine satılırdı. En azından orada bu eserleri görebiliyoruz.
P1030639
Müze adasından çıktıktan sonra yürüyerek müze adası civarını dolaştım. Sonrasında Potsdamer Platz‘daki Sony Center‘ı gezdim. Sony Center Sony’nin yapımında sponsor olduğu ufak bir alışveriş merkezi. Sony Center’ın enteresan bir tavanı var ve ışıklandırmasını da başarılı yapmışlar.
İlk günkü turumu bu şekilde tamamladıktan sonra ikinci günü Checkpoint Charlie denilen yere giderek başladım. Burası Berlin Duvarı’nın olduğu zamanda Amerikalılara ait kontrol noktasıydı. Şimdi ise tamamen turistik olarak ziyaret edilmekte.
P1030695
Berlin duvarından bahsetmişken Berlin’de herşeyin duvarla alakalı olduğuu söylemeden geçemeyeceğim. Örneğin Postdamer Platz’da asfalt yolda iki sıra halinde parke taşından bir iz görebilmektesiniz. Parkenin olduğu bölümde önceden Berlin duvarı yükselmekteydi. Şehrin farklı bölgelerinde duvar parçalarını görebilmektesiniz. Genelde bu duvar parçalarında çok güzel grafitiler yer almakta. Ayrıca hediyelik eşya mağazalarında en fazla olan şey Berlin duvarı parçası.
P1030689
Checkpoint Charli’den sonra Jüdisches Museum(Yahudi Müzesi)’ne gittim. Bu müzede soykırıma ve Yahudiliğe ait eserler bulabilirsiniz.
Yahudi Müzesinin yakınında bulunan Topographie des Terrors müzesine yürüyerek geçtim. Bu müze bayağı ilgimi çekti. Özellikle Hitler dönemini, Hitler’in nasıl iktidar olduğunu, SS’lerin nasıl örgütlendiği gibi bir sürü detayı bulabileceğiniz güzel bir müze. Üstelik ücretsiz.
Müze gezilerinden sonra ise Kreuzberg bölgesine doğru geçtim. Burası bildiğiniz gibi Türklerin yoğun olarak yaşadığı bölge. Her yerin Türk işyeri ve evleriyle dolu olduğu bir yer. Çok yabancılık çekeceğinizi sanmıyorum :)
Son gün ise Reichstag binasına girmeye çalıştım. Buraya giriş yöntemi biraz farklı. Ya çok sıra bekleyip binanın hemen dışındaki kulübede kayıt işlemi yaptırıyorsunuz ya da http://www.bundestag.de/htdocs_e/visits/kupp.html linkeinden online kayıt olarak randevulu şekilde giriş yapabiliyorsunuz. Bu bina Alman Parlementosu olarak işlev görmekte. Turistik olarak ise meclis oturumunun yapıldığı kısım ile çok farklı bir mimariye sahip olan çatısına çıkabiliyorsunuz. Bu çatının özelliği ise Alman’ların çevreye duyarlılıklarını simgesel olarak göstermesidir. Camdan yapılan çatı ve ayna sistemi ile meclis oturum alanı güneş ışığı ile aydınlatılmakta, yine aynı çatının açık olan kısmından giren hava ile meclis oturum alanı havalandırılmaktadır. Zaten parlemento kompleksinde ön plana çıkardıkları konu çevreye duyarlı geri dönüştürülebilir enerji kullanmalarıydı.
P1030717
P1030733
Son olarak görmenizi isteyeceğim yer ise Berlin Tren İstasyonu (Deutsche Bahn Berlin Bahnhof). Bu bina tamamen camdan yapılma ve  gerçekten içini gezmenizi tavsiye edebilirim. Gerçekten güzel bir modern mimari eseri.
P1030712
Gelelim yeme içme bigilerine. Berlin çok çeşitli miletten insanların yaşadığı bir şehir olduğu için her türlü dünya mutfağını bulabiliyorsunuz. Benim tercihim ağırlıkla İtalyan restoranları oldu. Almanların ekmekçiliği iyi olduğu için sandviçlerini de deneyebilirsiniz.
Kışın gittiğim için çok soğuk ve kasvetliydi. Sanırım bahar ayları Berlin’de zaman geçirmek için çok daha uygun olacaktır.
Hepinize iyi gezmeler dilerim,

5 Mayıs 2012 Cumartesi

28 Nisan - 2 Mayıs İngiltere Gezisi


Kaptanın seyir defterine İngiltere seyahatiyle devam ediyorum. 5 günlük tatil için bu sefer ana üs Londra olmak üzere civar şehirlere de seyahatlerde bulundum.
28 Nisan  cumartesi sabahı Londra’ya THY uçağıyla seyahat ettim. Bazı nedenlerden dolayı uçaktan inip otele yerleşmem saat 16:00’ yı bulduğu için planlarımda gecikme oldu. Ama tabii azmin elinden hiçbir şey  kurtulamaz. Hemen eşyaları otele bırakıp yağan yağmurla doğru Notting Hill’e gittim. Cumartesi günü burada pazar kurulmakta. Ağırlıklı larak antika, süs eşyaları, hediyelik eşyalar bulunmakta. Hoş bir yer. Buradaki turumdan sonra rotam Kensington Gardens ve Hyde Park oldu. Bu iki park birbiriyle kaynaşmış durumda ve çok büyükler. Bu parkın içerisinde Prensen Diana’nın ölümü nedeniyle yapılan anıt bulunmakta. Ayrıca burada bulunan gölete çok çeşitli hayvanlar görebilirsiniz. Yalnız işin enteresan tarafı bu hayvanlar yabani değil. İnsanlardan kaçmıyorlar :)
Hemen Hyde Park’ın yakınındaki Royal Albert Hall’a, Wellington Arch ve Buckingham Sarayını ziyaret ettim. Sonraki rotam Harrod’s mağazasıydı. Bu mağaza benim şimdiye kadar gördüğüm en lüks ürünlerin bulunduğu mağaza idi. Burayı büyükçene bir Boyner mağazası olarak düşünebilirsiniz ancak markalar Gucci, Hermes falan :)
Buradan Westminister Abbey, Parlemento Binası ve Big Ben’e soğru yürüyüşe geçtim. Yağmur ve rüzgarda yürümek zor olsa da keyifliydi.
Akşam saatlerine yaklaşınca Türkiye’den arkadaşım Selin, eşi ve bir arkadaşıyla akşam yemeği için Candem Town’a gittik. Burası Oxford Street’in bir yan sokağında yer almakta ve çeşitli restoran, café  ve mağazaların yer aldığı hoş bir sokak.Keyifli bir akşam yemeğinden sonra otele geçtim.
29 Mayıs sabahı ise turistik gezime  Tower of London, London Bridge ile devam ettim. Ben İngiltereye gelmeden önce internet üzerinden London Citypass aldığım için birçok müzeye bu kart sayesinde ücretsiz girebildim. Aslında bu kartın en büyük faydası bilet sırası ve giriş için sıra beklemenize gerek kalmıyor.
Bu müzelerin ardından London Eye’a binmek üzere yola koyuldum. Burada yaklaşık 1 saat binemek için yağmuda sıra bekledim. Tahmin edebileceğniz gibi çok eğlenceli bir bekleyiş oldu :)
London Eye sonrası arkadaş önerisi üzerine Lion King müzikali için Lyceum Tiyatrosuna gittim. Müzikalin özellikle kostüm ve sahnesini çok beğendim. Başarılı bir yapımdı.
Müzikal sonrası Selin’lerle Covent Garden’da buluştuk. Covent Garden özellike yemek ve alışveriş için mekanların toplandığı çok hoş biryer gitmenizi tavsiye ederim.
Covent Gardendan sonra ise hep birlikte Chinatown, Soho, Trafalgar Square ve Piccadily Circus’un içinde bulunduğu yürüyüş turumuzu yaptık. Nadir havanın açtığı bu zaman aralığında keyifli bir gezi oldu.
Londra diğer Avrupa şehirlerinin aksine calı bir şehir. Pazar günü olmasına ragmen birçok mekan açık ve insanlar etrafta dolaşıyorlardı. Bir Avrupa şehri için enteresandı.
Akşam olduğunda Newbury’e gittim. Burada da arkadaşım Orkun’un evinde konakladım.
30 Nisan günü Stonehenge ve Oxford turu yaptık. Stonehenge açıkçası çok ilgimi çekmedi ancak Oxford kendine has mimarisi olan hoş bir şehirdi. Burada ayrıca Harry Potter filminde büyük yemek salonununun çekildiği kiliseyi bulabilirsiniz.
1 Mayıs günü ise Wincestor ve Bournemouth turu yaptık. Winsor çok küçük bir şehirdi. Tabii yağmur peşimizi bırakmadı. Ancak Bournemouth’a vardığımızda hava super oldu. Bournemouth parkında bulunan balona bindik sonra sahilde iskelede güneşin tadını çıkararak fish and chips ile biralarımızı yudumladık. Havanın da güzel olması keyfimizi çok yerine getirdi.
 
2 Mayıs sabahı trenle Londra’ya döndüm. Eksik kalan British Museum, Science Museum ile Nature Museum ziyaretlerini yaptım. Sonrasında ise akşam Heatrow’a gitmek üzere yola koyuldum.
Sizlere tavsiyelerim;
-Gitmeden  önce London Pass almanız
-London Eye biletini önceden internetten almanız.
-Ulaşım pahalı olduğu için London Pass’e Travel Pass eklemesi yapmanız yararınıza olur.(Tek yön metro biletinin 4-5 pound olduğunu hatırlatırım)
-Çok pahalı bir şehir yanınızda bol para bulundurun.
-Yanınıza fistik alın. Parklarda göreceğiniz sincapları elinizle beslemek çok eğlenceli olacaktır.
Bir sonraki geziye kadar şimdilik bu kadar :)

11 Nisan 2012 Çarşamba

Trabzon Gezisi


Sizlere doğup büyüdüğüm yer olan Trabzon’u anlatayım. Hemen hemen hepiniz Trabzon’u az çok duymuşsunuzdur ve bir çoğunuzun aklında da bir Karadeniz turu yapmak vardır. Ancak bir türlü yapamazsınız. Bu yazımda bir Karadeniz turunda yapılabileceklerinizi anlatacağım.
Öncelikle ulaşımla başlayalım. Trabzon Doğu Karadeniz bölgesinde olduğundan dolayı Türkiye’nin batısındaki şehirlere uzak kalmaktadır. Bu nedenle de otobüsle ulaşımı seçerseniz uzun bir yolculuğu göze almış olursunuz. Örneğin İstanbul’dan gelecekseniz yaklaşık 14-16 saat arası bir yolculuk olmaktadır. Fiyat olarak ise sezonuna gore değişmekle birlikte en fazla 75 TL’ye böyle bir yolculuk yapabilirsiniz.
Uçak tercih ederseniz seçeneğiniz çok fazla.Trabzon’a uçuşu olan firmalar ise THY,Pegasus,Onur Air, Anadolujet,Sunexpress.Ancak uygun fiyatlı biletlerden yararlanmak için erken rezervasyon yaptırmanız gerekmektedir.Özellikle yaz döneminde tek yön biletler 250 TL’ye kadar çıkabilmektedirler.
Ulaşım kısmını hallettikten sonra gelelim konaklamaya.Konaklama konusunda virçok seçeneğiniz var.Şehir merkezinde bulunan 5 yıldızlı Zorlu Grand Otel, Maçka’da bulunan 4 yıldızlı Sümela Otel, şehir merkezinde bulunan Usta Otel, Aksu Otel, şehrin hemen dışında bulunan 5 yıldızlı Novotel seçenekler arsındadır.Ayrıca kamu kuruluşlarına ait misafirhaneler ile Karadeniz Teknik Üniversitesi kampüsünde bulunan Koru Tesisleri uygun fiyatlı konaklama seçenekleri oluşturmaktadırlar.
Trabzon şehir içi ulaşımı çoğunlukla dolmuşlarla sağlanmakta.Hemen hemen bütün dolmuşlara meydandan ulaşmanız mümkündür.
Gelelim Trabzon ve bu bölgede  yapabileceklerinize.Aşağıda belirtilen günler bir tam gün içerisinde yapabileceklerinizi belirtmek için yazılmıştır.Birbirlerinden uzak noktalar oldukları için programınızı çok sıkıştırmanızı önermiyorum:
1.Gün:
Meydan, Uzun Sokak, Kunduracılar Caddesi ve Kemeraltı gezilebilir.Kemeraltında bulunan bakırcılar çarşısından hediyelik bakır eşyalar alabilirsiniz.Ayasofya mahallesinde bulunan Ayasofya Müzesi görülecek yerler arasındadır.
Sonrasında Boztepe’ye çıkıp güzel bir semaver çay alıp manzaraya karşı içebilirsiniz(Çekirdek de fena gitmez hani).
Ayrıca Atatürk’ün Trabzon’a ziyaretlerinde kullandığı köşkü ziyaret edebilirsiniz.
Aynı güne Sümela Manastırı(Meryemana Manastırı)’na  gidebilirsiniz.Sümela
Manastırı Maçka ilçesinde olup şehir merkezine 1saat uzaklıkta yer almaktadır.Şehir merkezinde Ulusoy, Metro gibi firmalar günlük geziler düzenlemektedirler.Sümela Manastırı’nın yapıldığı yeri gördüğünüzde çok şaşıracağınıza eminim.Manastırın içerisini görmeden dönmeyin.
Hem Sümela milli parkı içerinide hem de yol üstünde bulunan tesislerde alabalık, kuymak, lahana dolması gibi yöresel lezzetleri tadabilirsiniz.
İlk günü bu şekilde tamamlayabiliriz.
2.Gün:
Bu günü Uzungöl’e gitmek için harcayalım.Çünkü yaklaşık 3 saat uzaklıkta yer almaktadır.Uzungöl’e de Sümela Manastırında olduğu gibi Ulusoy, Metro gibi firmaların günübirlik seferleri bulunmaktadır.Bu seferlerden yararlanarak gidebilirsiniz.Uzungöl’de  tğm gölün etrafını gezdikten sonra civarda bulunan tesislerde  tereyağnda pişirilen taze alabalık yiyebilirsiniz.Ayrıca gittiğiniz mekanda lahana çorbası olup olmadığını da sorun.
Aslında burada günübirlik gitmek istemeyen kişiler için de konaklama olanakları mevcut.Bungalov tarzi binalar ile ahşaptan yapılmış otel odalarında kalabilirsiniz.Sizin için güzel bir dinlenme olacaktır.
3.Gün:
Rize’de bulunan Ayder yaylasına gidebilirsiniz.Yine firmaların bu yaylaya günübirlik seferleri mevcuttur.Ayder yaylasında diğer yerlerin haricinde termal turizm de yapılmaktadır.Dolayısıyla termal havuzlarda da sağlık bulabilirsiniz.
Ayrıca Rize şehir merkezinde bulunan ÇAYKUR botanik bahçesine gitmeyi ihmal etmeyin.Hem manzara güzel hem de çayı çok lezzetlidir.
Uzungöl’de olduğu gibi burada da çeşitli konaklama olanakları mevcuttur.
4.Gün:
Artvin Hopa’da bulunan Sarp sınır kapısına gidip Batum’a geçebilirsiniz.Vize uygulanmayan bu ülkeye pasaportla geçebildiğiniz gibi artık nüfus kağıdıyla da gidilebilmektedir.
Batum’da sınırı geçtiğinizde taksiler bekmektedir.Onlarla pazarlık yaptıktan sonra Batum’a seyahatinize başlayabilirsiniz.Para birimi Lari’dir.Yaklaşık 1 Lari 1 Türk Lirasına karşılık gelmektedir.
İlk önce Batum’un biraz ötesinde bulunan botanik parkına gidebilirsiniz.Burası çok büyük bir park ve dünyanın tüm kıtalarına ait bitki örtüsünü bu parkta bulabilirsiniz.Yaklaşık 2-3 saat arasında tamamını gezebilirsiniz.
Sonrasında Batum şehir merkezinde bulunan opera binası, limanı, ana caddesini ve sahil bounca gezebilirsiniz.Batum bizler gibi  sahillerini doldurup yol yapmadığı için çok güzel sahillere sahiptir.Sahilde bulunan restoranlarda balık yiyebilirsiniz.
Çok gelişmiş bir ekonomileri olmadığı için alabilecek çok şey bulamayabilirsiniz.Şarapları güzeldir.Hediyelik olarak şarap alabilirsiniz.
5.Gün:
Artvin şehir merkezini gezebilirsiniz.Buradan hemen şehir merkezinin yukarısında bulunan Kafkasör’e çıkmanızı öneririm.Özellikle her yıl yapılan boğa güreşlerine yetişebilirseniz izlemden dönmeyin.
Artvin dağlık bir arazide kurulmuştur.Ancak doğası mükemmeldir diyebilirim.Avrupa’da özendiğiniz birçok yerden daha güzel bir doğaya sahiptir.Çoğu yeri el değmemiştir.Burada birçok yaylayı gezebileceğiniz gibi benim önerim Şavşat civarını gezmenizdir.
Ayrıca Borçka’da bulunan Karagöl ile yine bu yolu takiben ulaşabileceğiniz Camili(Macahel) köyünü de görmenizi tavsiye ederim.Yolu bozuktur ancak çektiğniz zahmete değecektir.
Artvin’de konaklamanızı öneririm.Çünkü Tabzon’dan gidip gelmek zor olacaktır.
Artvin’de bulabilirseniz pürde kebabı yeyin.
6.Gün:
Trabzon’dan Giresun’a gidiş.Giresun küçük bir sahil şehridir.Burada görebileceğiniz Giresun Kalesi bulunmaktadır.Burada Topal Osman’ın mezarı da bulunmaktadır.Ayrıca Görele ve Espiye tarafında çok güzel pide yiyebilirsiniz.
Genel itibariyle Trabzon ve civarında yapabilecekleriniz bu kadar.Ancak daha detaylı bir gezi düşünürseniz Trabzon yaylalarını gezmeyi ihmal etmeyin.
Trabzon’a gelip Akçaabat Köftesi yemeden kesinlikle dönmeyin.Trabzon’a yakın bir ilçe olan Akçaabat’a gittiğinizde sahilde bulunan köftecileri göreceksinizdir.Bu köftecilere girdiğinizde kilo ile sipariş vereceğiniz köfteleriniz piyaz salata, ayran ve diğer yöresel lezzetlerle birlikte ikram edilecektir.Burada yiyeceğiniz yemek hem gözünüzü doyuracak hem de çok keyifli bir ortamda yemek yemiş olacaksınız.Fiyat olarak çok da uygundur.
Ayrıca Trabzon Meydan’da bulunan Muharrem Usta’nın yerinde et döner ve haşlama yiyebilirsiniz.
Doğu Karadeniz bölgesinde yiyeceğiniz et ürünleri bu bölgede yetiştirilen hayvanlardan yapıldığı için çok lezzetlidirler.
Tatlı olarak laz böreğini de unutmamak gerekmekte.
Hediyelik eşya olarak fındık(benim tercihim pikola cinsi), çay, el yapımı gümüş telkari ve bakır eşyalar alabilirsiniz.Tabiii tüm genç kızların rüyası olan Trabzon işi el yapımı altın hasır bilezikleri de yine Trabzon’dan alabilirsiniz.
Tüm Doğu Karadeniz bölgesinde hiçbir güvenlik çekincesi yaşamadan gezebilirsiniz.

Viyana


Üniversitede yüksek lisansımı yaparken Erasmus öğrenci değişimiyle 6 aylığına Avusturya Viyana’ya gitmiştim.Orada yine aynı bölümden Önder arkadaşım vardı.Ayrıca Viyana’da yaşayan Türk arkadaşlarımız Özgür, Mustafa, Bahtiyar ve Emrah ile tanıştık.Hep birlikte çok güzel yerlere gidip gezip dolaştık.Hepsiyle vakit geçirmek çok keyifliydi.Ayrıca yine erasmusla gelip orada tanıştığım Mustafa Ağca'dan bahsetmeden edemeyeceğim.Kendisiyle de özellikle ortak aldığımız dersler doğrultusunda çok güzel anılarımız oldu :)
Viyana Avusturya’nın başkenti aynı zamanda Avusturya – Macaristan İmparatorluğu’nun da başkenti olmuştur.Şehir Orta Avrupa’da bulunmaktadır.Konum itibariyle birçok Avrupa ülkesine çok yakın bir konumdadır.
Almanca konuşulan bu ülkede Türkler’de yoğun olarak yaşamaktadır.Ancak Avusturya halkının Türkleri çok sevdiğini söyleyemem.Ancak hiç tanımadığınız insanların size sevecenle yolda selam verdiğini görebilirsiniz.
Viyana küçük bir şehir ancak ihtiyacınız her şeyi çok rahatlıkla bulabileceğiniz bir şehirdir.Şehir çok çok güvenlidir.Hiçbir problemle karşılaşmadan gönlünüzce şehrin her yerini gezebilirsiniz.
Ulaşım konusunda da yine çok başarılı bir şehirdir.Özellikle U-Bahn(metro)’lar ile şehrin bir ucundan diğer ucuna rahatlıkla gidebilmektesiniz.Ayrıca otobüz ve tramvay da toplu ulaşımda kullanılmaktadır.
Ulaşımda bizdeki gibi bilet atma turnikeden geçme gibi hususlar yoktur.İstediğiniz araca istediğiniz şekilde binebilisiniz.Ancak yanınızda geçerli bilet olmak zorunda.Diğer türlü gizli bir denetlemede biletsiz bindiğiniz belirlenirse 60 euro’ya kadar ceza ödemek durumunda kalmaktasınız.
Şehrin merkezi Stephanplatz’dır.Burada Stephanplatz Kilisesi bulunmaktadır.Oldukça görkemli bir kilisedir.Ayrıca bu kilisenin yan tarafında(üzüntü verici olarak) bulunan heykelde bir aziz tarafından ayaklar altına alınmış bir Osmanlı askerini de görebilirsiniz.Stephanplatz İstanbul’daki İstiklal Caddesine benzetebiliriz.Birçok kafe, restoran ve mağaza bu cadde üzerinde bulunmaktadır.
Bu caddenin bitiminde bulunan MuseumsQuartier’de bir çok farklı modern sanat etkinliğine rastlayabilirsiniz.Bu etkinlikleri gezmeseniz bile müzeler bölgesinin iç kısmını görmelisiniz.
MuseumsQuartier Mariahilfer Strasse’nin başlangıcını oluşturmaktadır.Mariahilfer Strasse ise tamamen alışveriş üzerine kurulu bir caddedir.Bu cadde üzerinde birçok ünlü markanın mağazalarını bulabilirsiniz.
Yine  Stephanplatz caddesinin bitiminde Hofburg Sarayını bulabilirsiniz.Bu saray Hofburg handanının asıl sarayıdır.Ayrıca Adolf Hitler Avusturya’yı işgal ettiğinde halka bu saraydan hitap etmiştir.Avusturyalılar Adolf Hitler’le ilgili kötü hatıralara sahipler.Bu nedenle Hitler’den bahsederken dikkatli olmalısınız.Hemen bu sarayın etrafında parlemento binasını bulabilirsiniz.Antik roma binalarına benzemektedir.Parlementonun yanında ise Rathaus(Belediye binası) binasını bulabilirsiniz.Mimari olarak çok güzel bir binadır.Rathaus bahçesinde kışın buz pateni pisti açılmakta ve birçok insan buz pateni yapmaktadır.Yazın ise açık hava sineması kurulmaktadır.Ayrıca birçok uluslararası etkinliğe de sahne olmaktadır.
Schönnbrunn Sarayı ise Hofburg Sarayı’ndan daha sonra yapılmıştır.Bu saray özelliklede bahçesi çok güzeldir.Bahar ayında burada gezmek ve tepede bulunan kafede bişeyler yudumlamak size çok iyi gelecektir.Ayrıca bahçe içerisinde bulunan yüzme havuzundan yararlanmayı da ihmal etmeyin.
Şehrin tüm binaları çok estetiktir.Görünce sizlerde şaşıracaksınız.Bu nedenle şehrin çoğunu yürüyerek geerseniz bu güzellikleri görmüş olursunuz.
Şehre hayat veren Tuna Nehri’ni(Donau) unutmamak gerekir.Tuna nehrinin ortasında bulunan yapay adada insanlar eğlenmekte, güneşlenmekte, bisiklete binmekte ve yüzmektler.Sizlerde bu etkinliklerden en azından birkaçını yapmayı ihmal etmeyin.
Prater bölgesine gittiğinizde şehir stadını bulabileceğiniz gibi büyük bir eğlence parkı da bu bölgede bulunmaktadır.Gidip bu parkta çok güzel eğlenebilirsiniz.Özellikle Viyana’da 1 Mayıs Prater günü olarak geçmekte.Bizdeki gibi gösterilerden ziyade insanlar bu tatil gününü Prater’de ve Tuna civarında eğlenerek geçirmektedirler.
Viyana’da bulunan diğer görülmesi gereken ye rise Hundertwasserhaus’dur.Burada farklı materyallerle yapılmış binalar göreceksiniz.
Viyana’yı kuşbakışı görebileceğiniz Kahlenberg tepesine çıkabilirsiniz.Burada hem Viyana’yı tepeden göreceksiniz hem de Osmanlı’nın Viyana kuşatması sırasında otağı kurduğu tepede bulunmuş olacaksınız.
Osmanlı kuşatması bittiğinde Osmanlılar geride kahve bırakmışlardır.Kahve yapımını Türkler’den öğrenen Viyanalılar mélange adında kendi kahvelerini ortaya çıkarmışlardır.
Viyana’nın çok zengin bir mutfağı bulunmamaktadır.En ünlü yemeği Schnitzel’dir.Orijinali domuzdan yapılmaktadır.Eğer domuz konusunda hassasiyetiniz varsa bunu belirterek scnitzelinizin tavuk veya ördekle yapılmasını isteyebilirsiniz.Diğer önemli yemeği ise sacher torte’dir.Çikolatalı bir tatlıdır ve birçok kafede bulabilirsiniz.
Viyana’nın kafeleri ayrıca ün yapmıştır.Uzun yıllardan beri dekorunu değiştirmemiş ve birçok ünlü ismi(Freud) ağırlamıştır.Sizlerde  kafelerde vakit geçirmeyi unutmayınız.
Şehir hayatın daha yavaş aktığı ancak güzel bir yaşam için bir şehrin sunabileceği herşeye fazlasıyla sahip.Dikkat etmeniz gereken ise burada akşam altıdan sonra neredeyse tüm market ve mağazaların kapandığıdır.Bu nedenle ihtiyaçlarınızı altıdan önce halletmeniz gerekmektedir.
Reumannplatz bölgesi Türkler’in yoğun olarak yaşadığı bölgedir.Burada bulunan dükkanlar genellikle daha uzun sürelere kadar açık kalmaktadır.İhtiyaçlarınızı buradan da halledebilirsiniz.

1 Aralık 2011 Perşembe

San Francisco Turu


02.11.2011 San Francisco’ya Gidiş

Sabah yine erkenden rehberimizle buluştukAncak bu seferki tur grubu farklıydı.Otobüzümüze binip San Francisco’ya doğru yola çıktık.Los Angeles San Francisco arasındaki yol okyanus kıyısından gitmekte dolayısıyla çok güzel bir manzara seyrederek yolculuk yapabilirsiniz.Yolda giderken Solvang isimli bir kasabada yemek molası verdik.Burası Danimarkalıların yerleştiği bir kasaba ve tüm mimarileri İskandinav mimarisi.Ufak ama güzel bir kasabaydı.
Akşam üzerine doğru otelimize geldik ve yerleştik ertesi gün şehir turu yapacağız.
03.11.2011 San Francisco Şehir Turu

Sabah erkenden şehir merkezinde bulunan Chinatown’a gittik.Bu arada Amerika’da şehir merkezine downtown diyorlar.
Tabii Chinatown’da herşey çin usulü olunca hızlıca bir Starbuck’s bulup orada ben gruptan ayrı olarak kahvaltımı yaptım.
Kahvaltının ardından 45 derecelik virajlarıyla ünlü Lombart Sokağına gittik.Burada virajların arasını çok güzel şekilde süslemişler hoş bir görüntü oluşturmakta.Ayrıca sokağın en üstüne çıktığınızda neredeyse şehrin tamamını ayrıca Alcatraz adasını da görebilmektesiniz.
Lombart sokağından sonra Golden Gate köprüsüne gittik.Burada köprüye girmeden otobüs ve araçların park edildiği bir alanda durduk.Golden Gate köprüsü bulunduğumuz noktadan oldukça iyi görünüyordu.Bu köprüde ayrıca yürüyebiliyorsunuz.Ben orta nokalarına kadar yürüdüm.Şehri ve Alcatraz adasını buradan çok iyi görebilmektesiniz.
Sonrasında Palace of Fine Arts isimli yere gittik.Burası daha önce Roma usulü yapıların bulunduğu büyük bir fuar alanıymış ancak deprem sonrası çok küçük bir kısmı ayakta kalabilmiş.Şu anda turistlerin yoğun olarak geldiği ancak etrafında büyük bir havuzun ve parkın olduğu oldukça büyük bir alan.
Palace of Fine Arts gezisinden sonra iskeleye gidip tekne turuna başladık.Tekne turuyla sahil boyunca giderek Golden Gate köprüsünden ileriye gidip geri döndük.Ayrıca rotamız üzerinde Alcatraz adası da vardı ancak  yakından görmemize ragmen adaya çıkmadık.
Hava San francisco’da çok değişken.Tüm gezi boyunca hava güneşliyken tekne turunda birden yağmur başladı ve soğuttu.Bu nedenle yanınızda kalın bişeyler bulundurmayı ihmal etmeyin.
Tekne turundan döndükten sonra iskelede Fisherman’s Grotto’da ekmek içinde çorba içtik.Değişik bir yemekti.Kase yerine ekmek kullanılmıştı ve çorba çok lezzetliydi.Tavsiye edilir.
Yemeğin ardından Six Sisters denilen büyük depremden sonra ayakta kalan Victoria tarzı evleri gödük.Buranın peşine tepe bir noktaya çıktık.Adını bilmiyorum.Ben Boztepe diyorum siz Çamlıca diyebilirisiniz.Tüm şehir buradan  çok güzel şekilde görülebilmektedir.Tek eksik semaverde çay ve biraz çekirdek J
Son olarak City Hall’u ziyaret ettik ve şehir merkezine geri döndük.Burada akşam yemeğimizi yedik ve sonrasında otelimize geri döndük.
Bence San Francisco tüm tur boyunca gördüğüm en güzel şehirdi.
04.11.2011 Yosemite Turu

Bu sabah 4 gibi yola çıktık.Yosemite’ye doğru yol aldık.Yolumuz zundu otobüste uyuma imkanımız oldu.
Yosemite Parkı Amerika’nın Yellowstone’dan sonra ikinci en büyük ulusal parkı.Gerçekten çok büyük bir arazi üzerine kurulu ve doğayı çok iyi korumuşlar.
Doğa bizim için bir güzellik yapmıştı ve gece kar yağmıştı.Biz vardığımız da güneş vardı ve manzara muhteşemmmmdiiiii.
Fotoğrafçılar güzel manzaradan istifade ederek çok güzel pozlar yakalıyorlardı.
Parkı gezdikten sonra Los Angeles’a otelimize geri döndük.